ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak ilan etmesinin ardından Türkiye’de ve dünyada birçok devlet tarafından yağan tepkilere Erzincanlılar da kayıtsız kalmadı.
Erzincan Valiliği ve Erzincan Belediyesi’nin organizasyonuyla Erzincan da “Kudüs Onurumuzdur” sloganıyla ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak ilan etmesine yönelik tepki mitingi düzenlendi. Gencinden yaşlısına her kesimden vatandaşın katıldığı miting kapsamında Erzincan Belediye Başkanlığı önünden Mehter eşliğinde Cumhuriyet Meydanına kadar kortej yürüyüşü gerçekleştirildi.
Ellerinde Türk ve Filistin bayrakları ile mitinge akın eden vatandaşlar ABD aleyhinde çeşitli sloganlar atarak tekbir getirdiler.
Erzincan Belediye Başkanlığı önünde başlayarak, Cumhuriyet Meydanı’nda son bulan tepki yürüyüşüne Erzincan Valisi Sayın Ali Arslantaş, Erzincan Belediye Başkanı Sayın Cemalettin Başsoy, kamu kurum müdürleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Tepki yürüyüşünün ardından Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen miting Saygı duruşunda bulunulmasının ardından okunan İstiklal Marşı ile başladı. Ardından Erzincan Belediyesine ait Mehter Takımının gösterisi sunuldu. Akabinde ise Erzincan İl Müftüsü Yavuz Karabayır tarafından Kur’an-ı Kerim tilaveti verildi. Mitingde kalabalığa hitaben yaptığı konuşmasında ABD’nin Kudüs ile ilgili almış olduğu kararı tanımadığını belirten Erzincan Belediye Başkanı Sayın Cemalettin Başsoy, bu kararı tanımayarak, şiddetle ve nefretle kınadığımı kaydetti.
Erzincanlılara, zulmün, haksızlığın ve zalimlerin karşısında sıra dağlar gibi duran kardeşlerim diyerek hitap eden Erzincan Valisi Sayın Ali Arslantaş ise konuşmasında, Kudüs’ün sadece Filistin için değil bizler için de kutsal olduğunu tüm dünyaya duyurmak ve zalimlerin yaptıkları zulümleri haykırmak için bir araya gelindiğini belirterek, “ Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir. Kudüs bizim gözbebeğimizdir. Mescid-i Aksa bizim maneviyatımızın, tüm kutsiyetlerimizin harcıdır. Bu kutsal şehri, birilerinin inisiyatifine bırakmak, ben istersem olur diyenlere boyun eğmek bizim gibi tarihi şanla, şerefle dolu olan aziz milletin evlatlarına yakışmaz.
Yüz yıl önce Küresel Güçler bir plan kurgulayıp o kurgu üzerinden dünyayı sömürgeleştirdi ve bütün Asya, Afrika, Orta Avrupa köleleştirildi.
Planlar meyve gibidir, insanoğlunun sabrı, vicdanı ve hafızası da saklama kabıdır. Ne yaparsan yap 100 yıldan ötesine geçemezsin!
Yüz yıllık gelenek Batı’nın değil aslında İslam dünyasının manevi bir keşfidir. Bizde nasıl ki her asır Müslümanları ihya edecek Müceddid bekleniyorsa Batı âlemi de bu gelenekten kopyalayıp insanların hafızasının maksimum bu kapasitede olduğuna karar vermiştir ve planlar böyle yapılmıştır.
Onlar yüz yıllık plan yapmayı nasıl bizden öğrendilerse, gemileri yakmanın ne demek olduğunu da bu süreçte bizden öğrenecekler. Tarık Bin Ziyâd’ı unutanlar Recep Tayyip Erdoğan’ı hatırlayacaklar.
Türk milletinin göçebe kolonisi değil, aslında arı kolonisi olduğunu artık bilmemiz ve çocuklarımıza öğretmemiz lazım. Bizi göçebe olarak aşağılayanlar aslında bize medeniyet kurmamış toplum sıfatı yakıştırma çabasındalar.
Oysa bizler arı kolonileriyiz. Gittiğimiz her yere polenleri taşırız. O polenler medeniyettir, kültürdür, ahlaktır, stratejidir, fedakârlıktır, vatanseverliktir. Bunu yaymanın bedeli savaşsa savaşırız, kansa dökeriz, cansa veririz. Malazgirt şahittir. Varna şahittir. İstanbul’un ihtiyar surları şahittir. Viyana’nın kapıları şahittir. 15 Temmuz şehitler köprüsü şahittir. Bilim der ki “Ne zamanki arı kolonileri yok olmaya başlar, o zaman dünya yok olmanın eşiğine gelir, kıyamet yakındır.” Ben de diyorum ki “Ne zaman Türkler arı olmaktan vazgeçerse, o zaman dünyada adalet yok olmanın eşiğine gelir, o zaman işgal yakındır, o zaman dünyanın her yeri Kerbela, her yeri Suriye, her yeri Irak olacaktır.” Tam 100 yıl boyunca durdu bu arı kolonileri. Orta Asya’dan Afrika’ya kadar mazlumların çığlıkları toprağa gömüldü. O toprakta büyüyen çiçekler bu hikâyeleri anlatamadı kimseye. Çünkü bu hikâyeleri diyardan diyara taşıyacak olan Türkler sindirilmişti. İçeride darbe ile ihanet ile uğraşıyordu.
Şimdi o arılar özgür. O arıların ilk kurduğu koloni El-Bâb’da. İkinci koloninin sesi Katar’dan geliyor. Üçüncüsü Somali’den.
Gezi olayları ile başlayan ekonomik saldırılar, Hendek savaşı ile devam eden fiziksel güç testi, başarısız bir işgal-vâri darbe girişimi, El-Bâb operasyonu ve önümüzde son iç kargaşa ile tetiklemeye çalıştıkları ekonomik savaş; yani gezinin kaos, kargaşa ve iç savaş ile güncellenmiş bir üst versiyonu…
Mısır’ın firavunları, Suriye’nin vampirleri ile dolu bir Türkiye hayali kuran fâsıklar ve karşısında sizler, bizler, Türk Milleti… Kürt olan alınmasın, Çerkez olan alınmasın. Laz olan, alınmasın. Bu toprağın ekmeği ile büyüyen, bu toprağın suyu ile yıkanan, bu bayrağın aşkı ile yanan her ruh bu coğrafyada Türk ismi ile anılmaktan, asimile olmaktan korkmasın. Bu bir şereftir. Bu şeref Allah’tan bir hediyedir. Bu sözlerimin delilini soranlar İstanbul’un fethine baksın. Delil arayanlar Malazgirt’e baksın.
Delil arayanlar Türkiye’siz kalmış coğrafyalarda inim inim adalet diye inleyen yetimlerin gözyaşlarına baksın.
Batı 2025’de uygulamayı planladığı bütün şeytani refleksleri Erdoğan yüzünden tam 10 yıl erkene aldı. Recep Tayyip Erdoğan hızlı refleks alabilmek adına 2023 yılına kadar Başkanlık sistemini ve yeni anayasayı yürürlüğe koyup 2025 yılına hazır olmak istiyordu. Ancak bunun farkına varan Batı, Doğu Akdeniz üzerindeki planlarını erkene alarak Erdoğan’ı hazırlıksız yakalamak istedi. Erdoğan’ın bu oyuna karşılık cevabı gecikmedi ve hem anayasa hem de Başkanlık sistemini erkene aldı. Tıpkı 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi. Geceyi beklemeden darbeyi erken vakte almak zorunda kalanlar, 2025’i beklemeden Akdeniz kuşatmasını da erkene aldılar. Ve 15 Temmuzda düşmanların piyonlarını yenilgiye uğratan Erdoğan bu sefer ağababalarını eli boş gönderecek. Her iki saldırı da birbirine çok benziyor.
Her ikisi de Devletin hamleleri sonucu erkene alınmış birer operasyon ve her ikisi de Devletinin milleti ile bütünleşip mağlup ettiği ve edeceği birer savaş olarak tarihe geçecek.
Ey 15 Temmuzda Şeytanın piyonlarını alt eden kardeşlerim, bu sefer Şeytanı karanlığın kucağına geri göndermeye, yeryüzünü adalete, vicdana ve kâlu belada söz verdiğimiz gibi emaneti Allah’a teslim etmeye hazır mısınız?
Ölmekten veya ağır imtihanlardan geçmekten sadece mukallit iman sahipleri korkar. Ey tek korkusu son nefeste iman kaygısı olanlar. Muhatabım sizlersiniz. Bunun dışında olanlar şimdiden kapıyı dışarıdan kapatsınlar.
Yeni 100 yılın Ortadoğu’daki gelişmelerini Büyük İsrail hayali olmaksızın okumanın bulmacayı hep eksik kılacağını bildiren Sayın Valimiz konuşmasının devamında, “Planın son aşamasına geldiler. Biz de kendi planımızın son aşamasındayız.
Büyük İsrail mi büyük Türkiye mi sorusunun cevabını kanımızla, canımızla vereceğimizi 15 Temmuz’da görenlerin son çırpınışı. İlk mesaj 250 şehit ile beraber gönderildi. “Biz belki şehit olacağız ama siz de galip gelemeyeceksiniz…” aforizması ete kemiğe bürünerek adeta bir çığlık oldu. Bu çığlık kulaklarında çınlıyor kâfirlerin.
Zalimler yine bir taşla bir kaç kuş vurma peşindeler. Katar’ın muhaliflere desteğini kesmesi için yaptıkları hamle de bu yüzden. Bu hamle ile Suriye’nin güneyini düşürmek istiyorlar. Suriye’nin kuzeyini ÖSO’da tutan ise Türkiye. Katar operasyonu başarılı olursa ikinci aşama Türkiye’ye saldırı ve Suriye’nin kuzeyini ele geçirme operasyonu. İsrail Ortadoğu satrancının köşede bekletilen sessiz şâhıdır. Türkiye ise savaşarak o şaha yaklaşan rakip şah. Yeni bir oyun kuracaklar. Yeniden saldıracaklar. Yeniden bozacağız.
Hâbil’den Kerbela ’ya, Malazgirt’ten Kosova’ya ve 15 Temmuz’dan kıyamete kadar. Her zaman karşılarında bu ruh ile kaynamış bu milleti bulacaklar. Ve evet, Başkomutanın dediği gibi cihat meydanları pehlivansız kalmayacak.
Enfal süresi 73. ayette uyarıldık. “Küfür içinde bulunanlar da, (bilhassa sizin karşınızda) birbirlerinin velileri, yardımcıları ve destekçileridir. Eğer siz aynı şekilde birbirinize arka çıkmaz ve destek olmazsanız, yeryüzünde ne getirip götüreceğini kestiremeyeceğiniz bir fitne, kargaşa ve çok büyük bir bozgunculuk patlak verir.”
İşte bu yüzden Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı savunuyoruz. Çünkü Kudüs asırlarca ecdadımız tarafından yönetilirken bütün dinlerin mensupları özgürce ibadetlerini yaptılar, dil din, ırk ayrımı yapmadan kardeşlik hukukunu korudular.
Bizler, hak bildiğin bu davadan vazgeç diyenlere dönüp de “Güneşi sağ elime, ayı da sol elime koysalar yine de bu davadan vazgeçmem“ diyen Sevgili Peygamberimizin yolundan gidiyoruz. Millete söz verdik, Allah’a söz verdik, eğilmeyeceğiz, hak ve hakikat davamızdan, Fetih ruhumuzdan vazgeçmeyeceğiz. Alparslanların, Fatihlerin, Yavuzların zaferleri nasıl ki millet selametinin müjdecisi ise bizler de mazisinden aldığı güçle dirayetli, güçlü liderimizle millet olarak ideallerimizin peşinden koşacağız.” diye konuştu.